15 Ekim 2012 Pazartesi

Zarfsız Mektuplar 1

Kaçtık Freni, başardık!

Bir daha yere değmeyecekmiş gibi zıpladık. Öyle ki topuklarından yaylanıp parmak uçlarında hissettin en son toprağı. O parmaklarının ardında gömülen yumuşak toprakla aranıza giren boşluktan hemen önce yeterince vaktin vardı veda için. Ama veda etmedin. Vedalar yetişkinlere özgü kalsın istedin. Yükseldik. Gergin bir vücutla ama gevşek bir ruhla yükseldik. Bence yeterince uzaklaşmıştık. Sana göre ise daha çok yolumuz vardı. Himalayaların da üstüne çıkmalıydık, yeryüzünün yükseklerdeki uzantılarından bile kaçınmalıydık. Ama daha şehirdeydik ve ben şimdiden çakılmaktan korkuyordum. Sana güvenmek istedim, inan istiyorum hala. Kanatların omzumuza yakışmayacağını da söyledim sana. Sense zaten yanımıza almadığımızı hatırlattın bana. Bazen düşünüyorum da; doğumuna şahit olanların ölmesini bekliyorsun galiba. Yoksa çoktan çakılmıştık yere. Vicdanın için mucize yaratıyorsun, ideallerin için ise mezar. Garip bir mizah anlayışın var. Cidden çok eğleniyor musun acı çekerken?! Hayır  varoluşuna açılan kapının ya da varoluşundan açılan kapının ardında acı olmasını yadırgadığım filan yok. Aksine katılıyorum sana ki; cennetten düşüşle başlar bunca hikaye. Daha yaratılışta bir kaybediş vardır. Masallara inanmadığını da biliyorum merak etme! Ama masalların uyku öncesinde anlatılmasının ya da uyku ile bağdaştırılmasının bir sebebi varsa, o da benim varlığımdır unutma.  Sen anda yaşarsın çünkü. Rüyalar, kabuslar ve hatta geçmiş benim oyun alanım.Sınırları sen belirlersin belki ama alan küçük gelirse derine doğru uçurumu ben kazarım. Ve biliyorsun ki belli bir süreden sonra her alan bana küçük gelir. Şimdi söyle bana. Bizi ölüme koşarak götürüyorsun, peki acelemiz ne?!

Tüm içtenliğimle,
Şizo.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder