14 Ekim 2012 Pazar

Ölüm geçmiş kokar


Akşam üzeri, trafik var gibi. Tam olarak orada değil aklı ama belli belirsiz kırmızı ışıklar yansıyor gözlerine. Uçsuz bucaksız parlayan kırmızı ışıklar nehrinin kıyısında yürüyor.Arabalarla aynı yöne gidiyor olmalı.Sanki herkes aynı yöne gidiyor bu saatte.Adımları ezbere gidiyor.Az önce kıyısında yürüdüğü araba nehri nereye gitti? Yürüyen merdivenlerde şimdi.Şehrin dibine doğru iniyor.Öğrenilmiş kurallar vardı değil mi?Merdivenlerin sağ tarafında dikiliyor.Soldan düşük omuzlarında taşıdıkları çantaları ile çarpıp geçenler var. İyice yaslıyor vücudunu sağ tarafa, her şey onun suçu sanki çok yer kaplıyor artık bu şehirde.Nihayet sabit bir zeminde tekrar.Anlık bir rahatlama.Ama hemen ardından düşük omuzlardaki çantaların garezi.Omuzlarını iyice büzüyor.Bu sefer insan nehrinde.Arkasından, yanından hızlıca akan insanlar.Adım atacak yer yok. Sadece önünde 2-3 adımlık bir boşluk onunla beraber devam ediyor.Nehirde duran bir taş gibi etrafından akanlar önünde bir boşluk yaratıyor.Çok mu yavaş yürüyor? Acelesi yok ki.Ölüm kol saati takmaz diye geçiriyor içinden.Biraz rahatladı gibi bu düşünce ile, kafasında ölüme karşılık yarattığı görsel eline aldı kontrolü.Bedeni devam ediyor otomatik pilotta.Aklında ölüm o kadar karanlık ki sanki içine bütün evreni sıkıştırmış.Aklında ölüm o kadar karanlık ki sanki hiç bir şey yok içinde.Benliği o karanlıkta şimdi.Oradaki varlığını garip karşılayan bir tek kendi de değil üstelik.Ölüm de bu karanlığa bedenini bırakmadan adım atan görmemiştir hiç.Karanlığın içinde, yokluğun göbeğinde hala bir yerlerde varolan keşifçi. Karanlıkta ölüm çıplak ama varlık göremez nasıl olsa, sorun değil.Karanlıkta ölüm ılık ama varlık dokunamaz nasıl olsa, sorun değil.Karanlıkta ölüm geçmiş kokuyor işte bu tehlikeli.Kokuyu fark edince zihninde dudakları tebessümle gerildi.Buradan bile bedenini kontrol edebiliyor.Ama hayır ölüm ilk defa birine yaşama dönmesi için dokundu.Şimdi yine bedeninin kontrol kulesinde.
Etrafına dizilmiş kalabalıktan her biri kendi içinde, kapladıkları yerden daha derin bir çukura gömmüş kendini.Şehirde her insanın midesinde bir kara delik ; yoğunlaştırılmış ömürler.Her birinin kendi özel boyutuna açılan bir kapısı var midesinde.Bir başkasının asla varolamayacağı bir boyut.Geçen gün “O” nun gözlerine baktığında fark etmişti bunu.Sadece yeterince uzun süre bakabildiğinde bir diğerinin göz bebeğine görebileceğin, hayat ile mühürlenmiş kara deliğin kapısı.
Her neyse saçlarını titreten bir rüzgar yetişti, rayların üstünden hızla yaklaşan metrodan önce.Zaman istediği kadar yavaşlayabilirdi, sorun değil.Metro durağa girdiğinde tek bir adım attı öne. Gözünden sarkan bir damla son selamını verdi seyirciye ve son kez burnunun kenarından defalarca ezberlediği yol ile düştü dudağına.Kendini atmadan önce metronun önüne, hissetmek istediği son şeydi dudağında ılık bir göz yaşı damlası.O anda fark etti; az önce mührünü kırmıştı kendi boyutunun, hatta bir göz yaşı damlasını bile taşımıştı o kara delikten buraya.Bedeninin her karesine haykırdı geri çekmek için kendini.Geriye doğru çekiyordu da kendini.Birden sırtında bir çift el hissetti.Dengesini kaybetti.Raylara doğru düşerken aklında, o kocaman boşlukta tek bir şeyi merak ediyordu.O ellerin sahibi kimdi? Tek görebildiği bir çift ayakkabıydı.Sonra kulaklarında çınlayan bir çatlama duydu.Ve dünya sustu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder